"Gurbetçi" ailesiyle birlikte 1980'li yıllarda "sıla"ya kesin dönüş yapan Zümrüt otuz küsur sene sonra 10 yaşındaki çocuğunu da yanına alarak Almanya'ya geri dönüyor. Türkiye'de sosyoekonomik açıdan dezavantajlı bir konumda olmayan Zümrüt'ü Almanya'da bekleyen hazır bir işi de yok. Peki o zaman neden gidiyor? Daha doğrusu tıpkı Zümrüt gibi iyi eğitimli yüksek vasıflara sahip ekonomik açıdan toplumun geniş kesimlerine nazaran daha avantajlı sayabileceğimiz Türkiyeliler ülkeyi neden terk ediyorlar?
Türkiye'de son yıllarda yaşanan göç hareketliliği öncekilerden biraz daha farklı görünüyor. Elinizdeki çalışmanın çıkış noktasını da işte bu yeni göç hareketliliğinin geçmişe kıyasla hangi açılardan farklı olduğu kendini gitmek zorunda hisseden "huzursuz yurttaş"ların neden bu hisleri taşıdıkları ve hangi saiklerle harekete geçtikleri yönündeki sorular oluşturuyor. Amacımız somut yaşamsal bir tehditle yüz yüze kalmamış olsa da Türkiye'den gitmek zorunda olduğunu hisseden kişilerin hikâyelerine kulak vermek.
***
Bu kitap nedenler ve nasıllar hakkında; dolayısıyla son sözü söylemekten genellemelere varmaktan imtina ettik. Çünkü asıl merakımız sayılar değil hikâyelerdi. Burada yer verdiğimiz ve başka pek çok mecrada karşılaştığımız bireysel hikâyelerin iyi eğitimli donanımlı ve ülkenin gidişatından hoşnutsuz kesimde gitgide daha görünür hale gelen bu göç eğilimini anlamada istatistiklerden grafiklerden daha faydalı olacağına inanıyoruz; zira bu ülkede "çoğunluk"tan farklı düşünen hayatını evrensel değerler üzerine inşa etmek isteyen insanların kendilerini içinde buldukları sıkışmışlık bunaltı umutsuzluk gibi kanlı canlı duyguları anlamanın ve aktarmanın bize göre yegâne yolu bu.