Emil derin uykudayken rüya görmeye başlamıştı. Tren sanki yerde kurulmuş bir oyuncak trenmiş gibi durmadan dönüyordu. Cebinden saatini çıkarıp bakmak istedi ama saatini bir türlü bulamadı. Onun yerine cebinden evdeki kocaman duvar saati çıktı. Yüzünde de rakamlar yerine yazılar vardı. Saatte yüz elli mil yerlere tükürmeyiniz tehlikelidir yazıları okunuyordu. Pencereden bakmak istedi. Başını çıkardı. Lokomotif arkadaki vagona çarpmak üzereydi. Birden ürperir gibi oldu. Burada oturup lokomotifin çarpmasını bekleyemezdi. Kapıyı açtı etrafına bakınarak dikkatle dışarı çıktı. Belki makinist uykuya dalmıştır diye düşündü. Gidip onu uyandırmak gerekiyordu. Ama ne yazık ki bu trende kendisinden başka kimse yoktu. Yalnızca çikolatadan yapılmış melon şapkalı adam vardı. Çikolatadan adam Emil'e sırıtıyordu. Emil adamın şapkasının bir kısmını koparıp yediğini gördü. Adama aldırış etmeden koştu. Sonunda lokomotife yetişmeyi başardı. Makinist bir at arabacısının yerinde oturmuş bir eline kırbacı bir eline de dizginleri almıştı. Sanki atları çekiyormuş gibi gerilip duruyordu. Emil dikkat edince gerçekten de lokomotifi atların çektiğini gördü. Önüne dokuz at koşulmuştu. Atların nallarında gümüş gibi parıldayan patenler vardı. Şarkı söyleyerek raylar boyunca koşuyorlardı.