"Birçoğumuzun aklı almıyor değil mi? Nasıl küçük yaşta bir kız evlendirilir, neden yapılır böyle bir şey, o daha çocuk diyoruz. Benim de aklım almıyor, çıldıracak gibi oluyorum, nefesim kesiliyor, boğuluyorum. Her çocuk özeldir ve güzeldir ama kız çocukları narinliğiyle, nazıyla, kırılganlığıyla daha bir ayrı özen ister ve el değince yaprakları dökülen gelincik çiçeği gibidirler; oturup izleyeceksin, yerine göre "nazarım değmesin aman" diye bakmaya kıyamayacak, uçan kuştan, esen yelden sakınıp saklayacaksın. Attığı adımla sevinecek, bir sözüyle yeri yerinden oynatacak. "Benim kızım okuyacak, doktor, avukat, öğretmen olacak." diye hayaller kuracak, gerçekleşmesi için gündüz çalışacak, gece "üstü açılmıştır belki" diye uykundan uyanıp bakacaksın. Kıyafetlerini giydiğinde ya da makyaj malzemelerini kullandığında kavga edeceği, koluna girip gezeceği, başarıları ile gurur duyacağı, genç kız olduğunda sevinç gözyaşı akıtacağı, derdine de sevincine de ortak olacağı bir kızı olmalı her kadının ve kızını nakış gibi işlemeli, hayata hazırlamalı, okutmalı; "tomurcuğum, hazinem" diye bağrına basmalı, tomurcuğun açmasını izlemeli, kol kanat, rehber olmalı. Kızınız annesini kendine idol görmeli ve ayakları üzerinde durmadan gelin olmasına, hele ki küçük gelin olmasına asla izin verilmemeli. Kimseler alamamalı elinden, vermemeli tomurcuğunu. Çünkü hikâyenin kahramanı Gülümser gelinin dediği gibi, ananın acımadığına kimseler acımıyordu."