Bu mekâna adım atar atmaz insanın içinden bilmediği görmediği diyarlara yolculuk etmek gerekiyordu.
Bu uzun seferlere çıkma isteği kişileri önce kendi sularında kendi benliğinde kürek çekmeye itiyordu. İçinde olup da dışarı çıkaramadığı aklında olup olmadığını bile fark edemediği merak duygusunu tetikliyordu.
Etraftaki ayrıntılar kendilerine koydukları hedeflerin içlerindeki küçük mutlulukları örtbas ettiklerinin farkında olmayan insanlar için düşünülmüştü.
Burada çalınan müzikleri farklı bir dille yorumluyordu insanlar. Müziğin rengi olan tınıların her biri bir kalbin çırpınışını kayboluşunu anlatıyordu. İşte bu kayboluş ve bilinmezlikten çokluk doğuyordu. Belki de çokluğun asıl nedeni insanı bir yere bağlayan bedenlerin olmayışıydı.