İkbal'in öne çıkan taraflarından biri de 'ben felsefesi' denebilecek görüşüdür. Tasavvuftaki fena düşüncesi daha çok 'ben'in yokluğuna nefsi yok etmeye kadar giderken İkbal bunun aksine bir şey söyler. Ona göre manevi kurtuluş ve olgunlaşma 'ben'in yok olmasında değil kendini "Aşkın olan" ile yeniden tanımlamasında yatar. 'Ben'i özellikle vurgular diri ve dinamik bir 'ben'in kuruculuğundan bahis açar. İslam'ın diri ve aktif bir şahsiyet öngördüğünü bu şahsiyetin de dinamik bir toplum kuracağını söyler. Müslüman bireye ve toplumlara kendi benlerini keşfetme çağrısında bulunur. İstediği kâmil bir insan ve toplumdur.
İkbal yazdığı ilk mesnevi olan Esrar ve Rumuz'da işte bu 'ben felsefesi'ni anlatır. Prof. Dr. Ali Nihat Tarlan'ın titizlikle çevirdiği kitap "Benliğin Sırları" ve "Benlikten Geçmenin Remizleri" isimli iki bölümden oluşur. İlk bölümde Müslüman 'ben'in nasıl bir şey olduğunu izah eder bu 'ben'in dünyasını anlatır. Hayatın dinamik bir şey olduğunu bu sebeple ancak var olabilmiş bir 'ben'le hayatta kalınabileceğini söyler. İkinci bölümde ise bu 'ben'den geçişin remizlerini aktarır. Çünkü o var olabilmiş bir ben i işaret etse de bu 'ben'in kuracağı bir dünyayı önemser.