İslam felsefesi ile uğraşan bir düşünür ya da filozofun "topluma karşı sorumluluğu nedir, toplumla onun ürettiği şey arasındaki ilişki ne olmalıdır?" sorusuna verilecek cevap, İslam felsefecisinin topluma karşı entelektüel tavrını ortaya koyacaktır. Bunun, bizimle aynı toplumda yetişmiş olan tüm felsefecileri içine alan bir sorun olduğu, yalnızca İslam felsefecilerini ilgilendirmediği açıktır. Filozof, kendi toplumunda yaşanan sorunlarla başka toplumlarda ya da başka çağlarda yaşananları karşılaştırır, benzerlikleri ve ayrılıkları göz önünde bulundurarak yeni düşünce sistemleri kurar. Bunu yaparken, benzer olgulara ilişkin çözümlerden, benzer fikirlerden yararlanarak yeni bir perspektif elde eder ve kimi kavramları kimi fikirleri olduğu gibi alıp kullanabilir. Fakat üzerinde yoğunlaşılan sorunları, çözüm önerilerini ve düşüncenin ifade edildiği argümanları, her filozofun bizzat kendi toplumundan alması ve bunlara yoğunlaşması gerekir. Bu aynı zamanda ait olduğu topluma karşı filozofun ahlaki bir borcu ve ödevidir. Günümüz felsefecilerinin bir kısmı, "üstünlüğü kanıtlanmış" olan "çağdaş" felsefeyi, diğer bir kısmı da geçmişte oluşturulmuş ve "Batı'yı bile ayağa kaldırmış" olan yüksek felsefeyi bugünün toplumuna taşıma uğraşındadır...