"....Evler gibi içinde yaşayanların da boyunları büküktü.
Varlıkları var ile yok arasında salınıp durmaktaydı.
Gölgeleri yoktu mesela.
Sesleri pek duyulmazdı.
Tarlalarının mahsulü az
Hayvanları zayıftı.
Odunları isli olmalı ki paslı çinkoların üzerinde yükselen bacalarından her daim ince kara bir duman sızardı.
Bu evler sessizce kısık gaz lambası ışığında yaşar
Yaşarlarken yolun bütün tozu kiri ve pisi hayatlarına sinerdi.
Hem de koskoca bir köyün gözleri önünde..."
Bu eserin tür olarak öykü ile roman arasında bir yerde durduğunu söylemek yanlış olmaz. Öyküler bir mekân olarak seçilen "köy" de ortaya çıkan; insanın acıları yok oluşları yalnızlıkları ve çaresizliklerini konu edinmektedir. Köy; bütün bu olaylara kimi zaman sessizce uzaktan bakmış kimi zaman köylü kılığında dâhil olmuş kimi zamansa tüm bunlardan kaçmıştır. Aslına bakarsanız o bütün bu olanların hem nedeni hem de sonucudur...