Masum kulların dünyevi ve uhrevi durumları ile ilgili olarak her ekol kendi tanrı tasavvuru çerçevesinde meseleyi ele almıştır. Mutlak kudret sahibi bir yaratıcı çizgisini benimsemiş bir ekol bu konuda tüm iradeleri yaratıcıda toplamayı uygun görürken, mutlak adalet sahibi bir tanrı anlayışı barındıran başka bir ekol insanın hürriyetine vurguda bulunmuştur. Esasen ekollerin bu tip farklı perspektiften olaya bakıyor olmaları İslam'ın, farklı anlayışlara imkân tanıyacak konforlu bir zemini olduğunu göstermektedir. Aynı zamanda kelam tarihinin ilk dönemlerinden itibaren mütekellimlerin ciddi bir hassasiyetle Allah-insan-alem ilişkisini anlamak üzere kafa yorduklarını ve çözüm yolları aradıklarını ifade etmektedir. Her bir ekol bu konudaki anlayışını belirlerken İslam'ın ana prensiplerine ters düşme korkusu yaşamış ve her bir cümleyi bu hassasiyetle kurmuşlardır. Dolayısıyla insanın zihin zenginliğinin farkında olarak bu görüşleri değerlendirmenin, hiçbir ekolü haksız değerlendirmeye tabi tutmamak açısından önemli olduğu kanaatindeyiz.