Cennetsel Düşler
Tane tane çiseliyor yağmur
esrik yalnızlığın bakışları arasında.
İsyan gülüşlü güz mevsimi
tebdili şaşınca zaman
kilitlenir demir kapılar.
Ormanın koyu karanlığına çekilir düşler.
Paslı ranzalar
nemden çürümüş yataklar.
Ve irinli duvarlar
soğuk koğuşlar.
İçinde inancı hakikate dönüştüren mürşitler.
Uğultu büyütür dehlizleri.
Diz boyu çığlık...
Zindan mı karanlık dünya mı?
Düşler mi yaralı ruhlar mı tedirgin?
Nicedir cevapsızdır bu sorular.
Sükut helâk etmiş yalnızlığı.
Hüzün bir cellad rolünde
Pençesinde öğütüyor zamanı.
Pusu atıyor yalnızlık tuzaklar peş peşe.
Çatınca gece vakti
boy veriyor düşlerin döl yatağında;
Berfinler nergisler sümbüller...
Boy boy çığlık çiçeği şimşirler
güzelliğiyle erguvanlar
gün batımının nefesli vuruşunda.
Bir süveydadır kalbimde
dingin bir ırmakta yüzer.
Akar üzerime yıldızlar
dağları ormanları nehirleri andıran
patlıyor tomurcuklar
yüreğimin sol köşesinde.
Pencereye dayalı dirseğim.
Seyrediyorum uzun uzun
avucumda sıkılı parmaklıklar.
Kalbim kırlangıç telaşında.
Buz kesilmiş paslı pervezeler
salkım saçaklar.
Durmadan çoğalıyor
düşlerle gizliden sevişen göçebe yıldızlar.
Üç-beş-on-yüz... öylesine şen sarmaş dolaş.
Başlıyor dansları
belki de isyandır en hasından.
Yaklaşıyorlar hınzırca
üstüme üstüme geliyorlar.
Ritme uyuyor damarımdaki kan
mecrasından çıkan ırmak gibi.
Kapılırım firari duyguların tılsımına
daha öpüşmeden yıldızlar
taneleri sızlar yağmurun.
Dokundukça yüreğime taneleri
alev yükseliyor usumdan.
Bir düş tansığıdır.
Durmaz
akar kapısını araladığım cennetsel düşler...