Çünkü İskenderleşir zaman, sen ne kadar Rüstem olursan ol. Kusar tüm iğrençliğini pervasızca yaşanmışlıklarının üstüne, yedi başlı ejderhalar gibi.
Hayal odalarına vurulan asma kilitlerin şıkırtısı çıldırtır beyninin senle olan her yerini, Fazılın Kaldırımlarından daha ağır kaldırımlarında sabahlayan günahkârları.
Ağırlamak için perverliğini gizler. Giyotinle kesilmiş başlar dizilir ayaklarının önüne ama sen göremezsin. Kanatları bağlanmış baykuşlar işkence eder düşüne. Gülmek, gülebilmek tecelli etmeyen adalet gibi mülkünü yıkar sevgi temellerinin. Müştekiliğin çıkmakta zorlandığın basamaklarda çıkabilmene hiçbir yardımı dokunmaz. Saatlerle husumete düşersin. Yelkovan ile kan davası güdersin. Odanın en uç köşesine oturtursun kıçını, gözlerini yarı aralık olan perdenin ardındaki puslanmış camdan dışarıya azat edersin. Gagalarında yavrularına ufakça parçalanmış ekmek götüren siyah serçeler selamlar gözlerinin hürriyetini. Keşke! dersin, Keşke! der ve kapatırsın istemeyerek de olsa göz kapaklarını. İradenin tahayyülünü zorlarsın epeyce bir vakit, vakitlikten çıkınca. Silueti bulanıkça görünüp kaybolur göz kapakların ile gözlerinin arasında. İrkilirsin, çünkü bitkisel hayata girmiştir düşlerin. Soluk alıp verirsin usul usul, sessiz sessiz. Tam lanet edecekken üst damağına çengelli iğnelerle astığın dilinin acısı sarar vücudunu. Dehşete kapılan sol yanın yalnızca daha hızlı çarpmaya başlar. Kefeninden çıkmak için çabalayan saadetin kan ter içinde kalır, ömrün tükenmiştir, sen yaşama mücadelesi verirsin.