Şair "Kayboluyor Gürültüde Ömrüm" dese de o sessiz çığlıklar acının ipliğiyle ilmek ilmek örülmüş de şiir olmuş meğer zaman içinde...
Gençliğimizin iliklerine işleyen o çıkmaz silinmez kapkara dövmeleri ezgili sözcüklerle resmetmek için sabırla beklemiş meğer Tuncer Gönen. Yıllardır başka acılarla da bileylemiş duyarlı yüreğini. Günün birinde o büyük gürültüde nerelerde olduğunu dize dize serecekmiş meğer gözlerimizin önüne: Göklerdeymiş meğer Tuncer Gönen... Kimi kez acı sarı odalarda günbatımlarında ayrılıklarda ağıtlarda... Gül kokulu sokaklarda güvercin donunda imbatlarda yorulmalarda... Suyun yolunda melisa kokusunda acının düşünde kelebek ürkekliğinde ölüme düşen aşklarda göğün mavisinde Gezi'de hüzün içinde hüzünde düşlerin köpüğünde gelecekte en çok da "Mamak Resimleri"nde yani "paslı bir ranzada" acının rengine dokundu"(ğu) mektubun satırlarında...
Ürkütücü gürültüde yitip giden bir civan ömrün kıyısında...
Tıkanıp kalıyorsunuz; "Avlunun duvarlarında sızan hüznün" ortasında. Hani şu; ner şeyi kendine benzeten Mamak'ın ranzaları arasından akan derelerden ya da ışığı yok yıldırımlardan geçerek "bu gece"ye geliyorsunuz. Ve acıyı hissetmedim neden diyen şairin ranzasına usulca ilişiyor kulak kesiliyorsunuz.
Lütfiye AYDIN