Her gün aynı bankta oturan genç bir kadının yaşlı bir kadınla yolları kesişir. Bu tanışma geçmişin sessiz izlerini geleceğin gölgeli sorularını ve insanın kendi iç sesini dinlemeye başladığı bir yolculuğa dönüşür. Bu yolculukta genç kadının zihninden geçenler bazen kelimelere sığmaz:
"Kelimeler olmadan da anlatılabilir bazı şeyler evet. Bir bakışın bir hareketin ve bir dokunuşun hissettirdiğine kıyasla noksan kalır kelimeler. Bir dumanın verdiği gevşemeyi yalnızca yaşayabilirsin duyamazsın hiçbir kelimeyle. Şiddetli bir baş ağrısını basitleştirir mesela konuşmak. Onu geçirmek için bir dokunuş veya görsel bir sunum ararsın etrafta. Ben ışıklarımı kapatırım örneğin. Karanlık ışığın taşıyamadığı bir huzuru saklar bazen. Günümüzün gölgeli aydınlıkları hangi derdi hafifletir ki zaten?"
Zaman hafıza ve benlik üzerine dokunaklı bir hikâye.
Görünene değil hissedilene inananlar için.