Sonumun geldiğini sanırken yeni başlayacağımı tuşlu telefonumdan gelen sesten duydum. Yitik bitkin bir hâlde birbirimize bakarken annemle maziyi anımsayıp zenginliğin içindeki fakirliğimize yenik düşüp durduk.
Bir yandan demir parmaklıklar gibi etrafımızı saran hastalıklar diğer yandan belimizi büken çaresizlik parasızlık... Babamın elinden kızaran ciğerlerin verdiği baba özlemi tüter kırık cam arasında.
Koku sanki babamı tekrar yaşatıyordu; birazdan kapı açılacak ve babam "Haydi masaya" diyecek gibi... Pencerenin camından sızan koku sanki yıllardır özlem duyduğumuz babamı tekrar hayata döndürmüştü.
Hayalin sonu tuşlu telefonumun çalınışıyla kendini sert bir şekilde gösterdi. Her tarafımızı saran yoksulluk telefondan gelen sesin "Sana iş buldum" demesiyle son buldu.
Elimizde kalan para edecek son şey; babamın anneme aldığı nişan yüzüğüyle yeni bir başlangıç araladık.
İşin ne olacağını bilmeden yoksulluğun verdiği açlıkla işe başladım.
Zaman geçtikçe Zilan'ın alevi andıran gözlerini hissettim. Bakmak yakardı cehennem misali...
Süleyman Bey'in biricik kızı çobana bakar mıydı? Düşünceler beni hep haklı çıkarır sandım. Meğer zenginlik kalpte olunuyormuş.
Zilan'ın tekmelere tokatlara aldırış etmeden "Mahir'i seviyorum!" çığlıklarında gizliymiş...