Alfabenin Estetiğinden Ulusal Hafızaya Uzanan Bir Edebî Coğrafya
Alfabenin bir milletin kaderiyle iç içe geçtiği ender örneklerden biri olan Gürcü yazısı sadece grafik bir sistem değildir. Yüzyıllar boyunca halkının inançlarını, felsefesini, direncini ve güzellik tasavvurunu taşıyan kültürel bir hafızadır. Elinizdeki bu çalışma, Gürcü edebiyatının kökenlerinden başlayarak klasik ve modern dönemlere uzanan derin bir panoramayı, yalnızca edebi metinler üzerinden değil, felsefi, tarihsel ve kültürel bağlamlarıyla birlikte sunan özgün bir kaynaktır.
Gürcü Yazını, A. G. Baramidze ve D. M. Gamezardaşvilinin 1968 yılında yayımladıkları Georgian Literature adlı temel metnin Türkçeye kazandırılmış, yorumlanmış ve yeniden yapılandırılmış bir versiyonudur. Beşinci yüzyıldan Sovyet sonrası döneme kadar uzanan Gürcü yazın tarihi; dini metinlerden halk anlatılarına, klasik epik şiirlerden ideolojik romanlara, kadın azizlik anlatılarından tasavvufi aşk anlayışlarına kadar çok çeşitli temaları içeren çok katmanlı bir anlatı bütünlüğü sunmaktadır.
Kitap, edebiyatın sadece estetik bir üretim biçimi değil; aynı zamanda kültürel kimliğin inşasında ve tarihsel hafızanın aktarımında merkezi bir rol oynadığını savunur. Şota Rustavelinin Pars Derisindeki Şövalye adlı eseri, edebi başyapıt olmakla beraber Ortaçağ Gürcü düşüncesinin etik ve metafizik sorunsallarına verdiği bir cevaptır. Benzer şekilde, Azize Şuşanikin Şehit Oluşu gibi yapıtlar hem feminist hem tarihsel hem de teolojik bağlamlarda yeniden yorumlanabilecek önemde edebi anıtlardır.
Gürcü edebiyatının izini süren bu eser; Bizans, Ermeni, Süryani, Fars ve Arap kültürleriyle kurulan çok yönlü ilişkileri, çeviri faaliyetleri üzerinden de yeniden inşa eder. Gürcü entelektüel dünyasının çeviri yoluyla geliştirdiği felsefi ve dinsel tartışma ortamı, ulusal yazının evrensel bir bağlama oturmasına olanak sağlamaktadır.
Çeviri sürecini bir kültürel arkeoloji faaliyeti olarak değerlendiren bu kitap, yalnızca bir dilden diğerine aktarım değil; anlamın, estetiğin ve düşüncenin kültürlerarası dolaşımını izleyen bir düşünce tarihidir. Gürcü yazını, bu kitapta bir ulus edebiyatı olmanın ötesinde, Kafkasyanın entelektüel haritası içinde okunur hale gelmekte; klasik Batı yazınıyla Doğunun mistik gelenekleri arasında kurduğu estetik köprülerle evrensel edebiyat tarihinde hak ettiği yeri yeniden kazanmaktadır.