27 Nisan 1918. Doğu Cephesi'nin karlı dağlarında, iki Osmanlı askeri Mehmet ve Hasan, devriye görevinden dönerler. Ancak, tanıdık karargâhlarının yerinde yalnızca yanmış binaların izlerini bulurlar. Bir felaket yaşanmıştır ve defterlerden silindiklerine inanarak memleketleri Samsun'a doğru, bilinmeze bir yolculuğa çıkarlar.
Savaşın karmaşasında, asker kimliklerini geride bırakan bu iki yoldaş için her adım bir hayatta kalma mücadelesine dönüşür. Açlıkla, susuzlukla, yolda karşılaştıkları haydutlarla ve kendi vicdanlarıyla yüzleşirler. Sivil elbiselerini giyip köylerde konuk olur, tarlalarda çalışırlar. Kimi zaman umut dolu anılar biriktirir, kimi zaman ise yolda buldukları her şeyden yararlanarak hayata tutunmaya çalışırlar. Her ne kadar yolculukları onları fiziksel olarak evlerine yaklaştırsa da Mehmet ve Hasan'ın ruhunda açılan yaralar, sivil hayata dönme hayallerini gölgelemektedir.
Peki, bu yolculuk onları gerçekten istedikleri yere ulaştırabilecek midir? Bir kumandanın sözü, Mehmet'e yeni bir yol çizecek midir? Yoksa her yolun bir sonu olduğu gibi, onların hikayesi de beklenmedik bir dönemeçte mi bitecektir?