Denizin rıhtımında başlayan sıradan bir gece, bir şişe bira, naftalin kokusu ve gizemli bir kadın...
Oliver'ın hayatı bir anda zamanın, mekânın ve zihnin sınırlarını aşan bir yolculuğa dönüşür.
Onu bekleyen; spiral tünellerde dolaşan holografik filler, yıldızların içinde parlayan şişeler ve ikiye ayrılmış bir denizdir. Ama gerçek yolculuk, Melisa'nın aşkında yanarak dualitenin ötesine geçmektir.
Hz. Musa'nın denizi ayırışı, sırat köprüsünde atılan adımlar, Ferhat ile Şirin'in kavuşamayan ama yanarak teslim olan aşkı... Hepsi tek bir hakikati fısıldar:
"Birlik, kavuşmakla değil, yanmakla gelir."
Oliver, tasavvufun sırrına dokunarak öğrenir ki:
Melisa'ya kavuşmak değil, onun aynasında yok olmak gerekir. Çünkü ayrılık da, kavuşma da sadece oyundur. Gerçek olan yalnızca O'dur.