Sınıf, her sabah yeniden inşa edilen bir dünyadır. İçeri yalnızca çocuklar girmez; umutlar, kaygılar, suskunluklar ve cevapsız sorular da girer. Tahtaya yalnızca bilgi değil, hayatın kendisi de yazılır. Sıralara oturan bedenler değildir sadece; kırılmış yürekler, suskun hayaller, görülmek istenen beklentiler de vardır. Ve bu dünyanın mimarı, öğretmendir. Bilgiyi aktarmaktan çok, kalbe dokunmayı bilen; sınıfı yalnızca yönetmeyip yaşatan; düzen kurmaktan öte anlam inşa eden kişidir o.
Bu kitap, sınıf yönetimini yalnızca kurallar, yöntemler ve organizasyonel çerçevelerle değil; insanın, mekânın ve zamanın birlikte örüldüğü bir anlam alanı olarak ele alıyor. Çünkü sınıfı yönetmek, kalabalığı susturmak değil; çokluk içinde birliği kurmaktır. Gürültüdeki sesi, dağınıklıktaki ritmi, düzensizlikteki manayı bulmaktır. Her sınıf, tıpkı bir toplum gibi, içinde yaşayanların ruhuyla şekillenir. Ve sınıf yönetimi, bu ruhu görebilenler için bir teknikten çok bir sanattır.
İnsanlık bilgiyle dolup hikmetten yoksun kaldığında, eğitim bocalar. Bu nedenle bugünün öğretmenleri sadece müfredat yetiştirmekten değil; yönünü kaybetmiş insanlığa yeniden yön vermekten sorumludur. Nurettin Topçu'nun dediği gibi, "Bütün mesele insanı bulmaktır." İşte bu kitap da o insanı arama yolculuğunun, sınıfla kesiştiği noktada filizlendi..