Duygudaşlığa çağıran öyküler diyebiliriz Maviye Sürgün'de yer alan öykülere.
Örneğin "Bazen Bir Şey Olur..." adlı öyküdeki şu cümlelerle kim kucaklaşmaz:
"Ilık bir ilkbahar günündeki bu son görüşmemizde sesindeki ayazdan ürpermiştim... Öyle olur bazen! İnsan kendine bile yabancılaşır, ne kadar çabalasa da ulaşamaz bir türlü. Kördüğüm olur içimizdeki duygular..."
"Evler de Ölür..." öyküsüne tüm öyküleri birbirine bağlayan sıcak duygularla başlıyor:
"Babam gittiğinde soğuk bir bahar günüydü. Papatyalar gülümsüyordu. Baharın sonu güzeldir. Sıcak günler bekler bizi. Umuttur bahar...
Annem gittiğinde soğuk bir sonbahar günüydü. Ağaçlar, sararmaya başlayan yapraklarıyla usul usul vedalaşıyordu... Sonbaharın sonu üşümektir. Soğuk günler bekler bizi. Umutsuzluktur sonbahar...
...Babamın on beş yıl önce gidişiyle eksilen evde dokunduğu her şeyin bir ruhu vardı. Annem yaşatıyordu o ruhu..."
"Boş Koltuk" öyküsünde, "Sonraları sıkça işitir oldu; 'Babalar da birer kuştur. Vakti gelince yuvadan uçup giden...' Anımsadı sonra. Ne çok kederlenmişti uçup da gidenin geri dönmeyeceğini anladığında..." cümleleriyle babası Ruşen Hakkı'yla buluşturduğu Babalar da Bir Kuştur adlı anlatısına gönderme yaparak bu kez "Uzun yıllar sessiz sedasız yuvasını bekleyen evin son ve en güçlü kuşu" olan annesine özlemini, annesini arayışını, annesinden yola çıkarak çağdaşlığın ölçütü olan "kadın" sorununu buluşturuyor okuruyla.
....
Öner Yağcı