İnsanın en derin çöküşü, çoğu zaman en sessiz olanıdır. Ne travmatik bir patlamayla kendini gösterir, ne de açık bir yıkımla tanınır. Aksine, bu çöküş, fark edilmeden yaşanır. Birey varoluşunu başkasının kolonlarında sürdürdüğü hâlde bunu kendi evi sanır. Psikostatik Kuram'ın sunduğu bakış açısı, işte bu sessizliği görünür kılar. Statik boşluk, sadece var olanın yetersizliğinden değil, aynı zamanda hiç inşa edilmemiş olanın eksikliğinden doğar. Bu boşluklar çoğunlukla bireyin suçu değildir. Aksine, onun doğduğu toplumsal, kültürel ve ailevi koşulların sonucudur. Ama bu noktada önemli olan şudur. Boşluk, kader değildir. Onu ne kadar geç fark edersek edelim, o boşlukta kendi kolonumuzu inşa etme ihtimalimiz her zaman vardır. Çünkü insan, sadece başına gelenlerle değil, başına gelenleri anlamlandırma biçimiyle inşa olur.
Kurucu Bir Varoluş Olarak Psikostatik Bilimsel Özgürleşme, Statik boşlukla yüzleşmek, bir tür psikolojik direniştir. Bu direniş, dış otoritelere, içselleştirilmiş ideolojik yapılara, tarihsel kodlara ve dışsal determinizmlere karşı bir bilimsel ayakta durma biçimidir. Bu direniş yapılandıran kurucu bir direniştir. Bu yüzden Psikostatik Kuram bir yapı çağrısıdır. İnsanın kendi psikolojik mimarisini yeniden ve bilinçli bir biçimde inşa etme davetidir. İnşa Edilmemiş Olanı Görmek, Kuramın Asıl Çağrısıdır. Sadece Bilim ve Onun Işığı ile Aydınlanır.
"İnsan gelişimi, rastlantısal değil, statik temeller üzerine kurulan bilinçli bir sistemdir" Umk.