Otorite insanlara çağrıştırdığı ilk anlam itibariyle gücü ve baskıyı ifade etmektedir. Bununla birlikte otorite kavramı herhangi bir konudaki beceri ve yetkiyi de içine almaktadır. Ancak burada işlediğimiz konu hem gücü hem de yetkiyi ihtiva etmektedir. Güç etkenini zikretmemiz ve bunu yetkinin yanında kullanmamızın nedeni çalışmış olduğumuz konunun yapısı ile ilişkilidir.
Otorite açısından Hz. Peygamber ele alınacak olursa onun yetkisi baskıyı özünde taşıyan bir özelliğe sahip olmadığı kalplere ve zihinlere hitap ettiği görülecektir. Bu nedenle onun otoritesi maddi güce yön veren istek ve arzuların merkezi kalbe hükmetmektedir. Nitekim bütün güçleri harekete geçiren gönüllere hitap etme sanatı ancak sıra dışı özelliklere sahip olan şahsiyetlere mahsustur. Bu özelliği kendisinde taşıyan mümtaz şahsiyetlerden en önde geleni hiç şüphesiz Hz. Peygamberdir. Ondan sonra bu özelliğe sahip başka bir şahsiyet gelmeyecektir. Hz. Peygamber sahip olduğu bu güç sayesinde dağılmış ve hukuk düzenini yitirmiş kitleyi bir araya getirerek adil bir toplum düzeni kurmayı başarmıştır.
Ancak onun kurmuş olduğu düzenin vefatından sonra bir şekilde devam ettirilmesi gerekmekteydi. Aksi takdirde zorlu uğraşlar sonucu bir araya getirilen ümmetin dağılması söz konusu olabilirdi. Nitekim bunun farkında olan sahabe zorluklara rağmen bunu başarmış ve toplumun birliğinin devamını sağlamıştır. Bu birliği sağlamada tuttukları yöntem toplumun bütünlüğünü oluşturmanın yanı sıra sonraki nesiller için de bir örnek oluşturmuştur.
Bu kitap Hz. Peygamberin insanları bir araya getiren bu özelliğini ve kendinden sonra gelenlerin bunu nasıl algıladığını konu edinmektedir. Zira Hz. Peygamberin bu yönünün algılanma şekli bunu algılayanlar kadar sonraki nesiller için de hayati önem taşımaktadır.