Onun adı fısıltılarla anılır, gölgelerle taşınır, rüyalarda belirirdi.
Ama kulaklara dolan tek isim ona ait değildi. Kadim bir büyünün alevlenmesiyle duyuldu iki balladın sesi.
Ve bu defa öğrendi Arpina gerçeği.
Tüccarın yolundan giderse, bulur muydu ki suyun ve pembe büyünün izini?
Tüccarı buldular. Veya tüccar buldu onları. Macera sona yaklaşırken, koştular peşinden ipuçlarının. Tam savaşın özü anlaşılacakken, canavarlar belirdi sislerden. Dolunay parıldadı ve gözler kızıllaştı. Sınanacaktı şimdi ağacın eşiğinde; kaderin bile unuttuğu bahçelerde.
Ama bir engel vardı bu kez; akılların ve zihinlerin ötesinde. Okyanusun mühürlediği derin bir sır. Her dalgayla savruldu, örttü her gerçeği sisle. İnce bir çizgiyle ayrılırken arkadaşlık ve ihanet, dünyalar geçerken birbirinin içine, verilecekti son bir nefes, kurtulsun diye...
Okyanus affetmeyecekti cesur olmayanları.
Sınayacaktı sadık olmayanları.
Ama yoktu kaçış sulardan.
Çekecekti içine, en uygun olanları.